FutureBright Veri Teknolojileri ile SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin birlikte yürüttüğü araştırma, Türkiye’de kurumsal çalışma hayatındaki beyaz yaka kadınların karşılaştığı yapısal sorunları çarpıcı verilerle ortaya koyuyor. Araştırma, kadınların iş yaşamına katılımından mülakat süreçlerine, kariyer ilerlemesinden sosyal hayattaki eşitsizlik algısına kadar geniş bir çerçeve sunuyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2025 Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, dünya genelinde kadınların iş gücüne katılım oranı yüzde 68 seviyesindeyken erkeklerde bu oran yüzde 90’a ulaşıyor. Türkiye’de ise tablo çok daha çarpıcı: Kadınların iş gücüne katılımı yaklaşık yüzde 35’te kalırken erkeklerde bu oran yüzde 70 civarında seyrediyor.
“Eşitlik Var” Diyenlerin Oranı Yalnızca Yüzde 27
Araştırmaya katılan beyaz yaka kadınların yalnızca yüzde 27’si Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği açısından iyi bir noktada olduğunu düşünüyor. Büyük çoğunluk ise eşitliğin hâlâ söylem düzeyinde kaldığını ifade ediyor.
Kadınların yüzde 74’ü, iş hayatında kadın ve erkeğin hiçbir zaman eşit koşullarda değerlendirilmediğini belirtirken, yüzde 50’si ekonomik bir zorunluluk olmasa çalışmayı tercih etmeyeceğini söylüyor. Buna rağmen çalışma hayatı, kadınlar için yalnızca bir gelir kaynağı değil; üretken olmanın, toplumsal değer görmenin ve bireysel özgürlüğün de önemli bir parçası olarak tanımlanıyor.
Mülakatlarda Yetkinlikten Önce “Özel Hayat”
Araştırmanın en dikkat çekici bulgularından biri, iş görüşmelerinde yaşanan ayrımcılık. Beyaz yaka kadınların yüzde 72’si mülakatlarda önce özel hayatlarına dair sorularla karşılaştıklarını, mesleki yeterliliklerinin ise ikinci planda kaldığını belirtiyor. Medeni durum, çocuk sahibi olup olmama ya da çocuk planı, kadınların en sık karşılaştığı sorular arasında yer alıyor.
Katılımcıların yüzde 42’si iş görüşmelerinde açık ya da örtük biçimde cinsiyet temelli ayrıcalık yaşadığını ifade ederken, yüzde 40’ı çocuk sahibi olmanın kariyerleri için ciddi bir engel olarak görüldüğünü söylüyor.
Sistem Erkeklere Göre Kurulu
Araştırmaya katılan kadınların yaklaşık dörtte üçü, çalışma hayatındaki mevcut düzenin erkekler lehine kurgulandığını düşünüyor. Aynı pozisyonda çalışan kadınların, erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla çaba göstermek zorunda kaldığı ifade ediliyor.
Bu eşitsizliğin kökeni ise çok daha erken yaşlara dayanıyor. Kadınların yüzde 58’i, çocukluk döneminde erkek çocuklara kıyasla daha ayrımcı kurallarla büyütüldüğünü dile getiriyor.
Çocuk Sahibi Olmak Kariyer Riski Olarak Görülüyor
Her 10 beyaz yaka kadından 4’ü, çocuk sahibi olmanın kariyer gelişiminde sorun yaratacağını düşünüyor. Terfi, ücret artışı ve karar alma süreçlerinde kadınların daha az dikkate alındığı algısı oldukça yaygın.
Beyaz yaka annelerin yalnızca yüzde 17’si çocuk bakımında bakıcı desteği alabilirken, her üç anneden ikisi bu sorumluluğu tek başına üstleniyor. Öte yandan kadınların yüzde 90’ı çalıştıkları kurumda regl izni uygulaması olmadığını belirtirken, bu iznin bulunduğu iş yerlerinde dahi kadınların önemli bir kısmı uygulamadan fiilen yararlanamıyor.
Güven Eksikliği ve Sessiz Kopuş
Araştırma, kadınların iş yerlerinde ciddi bir güven sorunu yaşadığını da ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 68’i yalnızca kendisine güvendiğini ifade ediyor. Dört kadından biri, önceki işinden istifa etmeye zorlandığını belirtirken; düşük ücretler ve sınırlı yan haklar iş değiştirme nedenlerinin başında geliyor.
Her iki beyaz yaka kadından biri ise Türkiye’de kadın haklarının geleceğine dair umutsuz olduğunu söylüyor.
“Bu Bir Kadın Meselesi Değil, Türkiye Meselesi”
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Kurucu Başkanı Gülseren Onanç, araştırmanın yalnızca bir durum tespiti değil, aynı zamanda bir uyarı ve çağrı niteliği taşıdığını vurguluyor. Türkiye’de yaklaşık 10 milyon kadının istihdamda yer aldığını, bunun çalışma çağındaki kadınların yalnızca küçük bir bölümüne karşılık geldiğini belirten Onanç’a göre, beyaz yaka kadınlar ekonominin sürdürülebilirliği açısından kritik bir rol üstleniyor.
Araştırma, kadınların iş yaşamından sessizce kopuşunun önüne geçilmesi için hem özel sektörün hem de kamu otoritelerinin acil ve somut adımlar atması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Çünkü kadınların çalışma hayatında kalabilmesi, yalnızca bireysel bir eşitlik meselesi değil; aynı zamanda demokrasi ve toplumsal gelişmişlik meselesi olarak öne çıkıyor.