Türkiye’de asgari ücret üzerine tartışmalar her yıl alevleniyor. Ancak bu tartışmalar çoğunlukla yüzeyde kalıyor; veriye dayalı kapsamlı analizler ise hak ettiği kadar konuşulmuyor. DİSK-AR’ın Asgari Ücret Araştırması 2026 tam da bu boşluğu dolduran bir çalışma. Rapor bir yandan ücretlerin tarihsel dönüşümünü ve mevcut durumun yapısal sorunlarını ortaya koyarken, diğer yandan uluslararası karşılaştırmalar ve politika önerileri sunuyor.
Türkiye bir “asgari ücretliler ülkesi”ne dönüşmüş durumda
Raporun en çarpıcı bulgularından biri, asgari ücretin artık taban ücret olmaktan çıkıp ortalama ücret düzeyine yaklaşmış olması. Bu eğilim uzun zamandır hissediliyordu ama rapordaki veriler bunun boyutlarını kesin şekilde gösteriyor:
Bu tablo, ücret piramidinin alt kademelerinde ciddi bir sıkışma yaşandığını ve emek gelirlerinin geniş bir bölümünün asgari ücret etrafında toplandığını gösteriyor.
Sektörel dağılım: Kimler daha fazla sıkışıyor?
TCMB verilerini aktaran rapor, bazı sektörlerde asgari ücret ve civarında çalışan oranlarının dramatik düzeylere ulaştığını gösteriyor:
Bu veriler Türkiye’de düşük ücret baskısının neredeyse yapısal bir nitelik kazandığını, özellikle hizmet ve imalat sektörlerinde derinleştiğini kanıtlıyor.
Kayıtdışı işçiler için tablo daha da ağır
Raporun en karanlık sayfalarından biri kayıtdışı istihdamın ücret etkisi üzerine.
Bu bulgular, Türkiye’de düşük gelir tuzağının yalnızca yasal piyasalarda değil, görünmeyen alanlarda çok daha derin yaşandığını ortaya koyuyor.
Uluslararası karşılaştırmalar: Türkiye neden ayrışıyor?
Raporun Avrupa verilerine dayalı karşılaştırmaları dikkat çekici:
Bu fark yalnızca ekonomik bir sorun değil; Türkiye’de toplu sözleşme kapsamının darlığı, ücret belirleme süreçlerinin siyasal niteliği ve işgücü piyasasının kutuplaşmış yapısını da gösteriyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu işlevini kaybetmiş durumda
Rapor, son yıllarda asgari ücret belirleme sürecinin teknik ve kurumsal çerçeveden uzaklaştığını açıkça ortaya koyuyor:
Bu, ücret tespitinin katılımcı, müzakereci ve kolektif bir mekanizmadan uzaklaştığı anlamına geliyor.
Enflasyon ve vergi yükü: Ücretlinin görünmez kayıpları
2025 boyunca işçilerin maruz kaldığı kayıplar raporda çarpıcı biçimde hesaplanmış:
Bu rakamlar, ücretlilerin yalnızca düşük maaş düzeyiyle değil, vergi ve enflasyon yoluyla iki ayrı cepheden erimesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Peki çözüm? Raporun önerdiği iki temel yönelim
Rapor mevcut tabloyu veriyle serdikten sonra çözüm için iki yol tarif ediyor:
Her iki öneri de asgari ücretin siyasal süreçlerden arındırılmış, şeffaf ve öngörülebilir bir çerçeve içinde belirlenmesini hedefliyor.
Sonuç: Ücret tartışması artık bir “asgari ücret” değil, bir “gelir rejimi” tartışması
Raporun bütününe bakıldığında ortaya çıkan tablo şu: Türkiye’de asgari ücret sadece düşük gelirli işçiler için bir referans değil; tüm emek piyasasının yönünü belirleyen sistemik bir eşik haline gelmiş durumda. Bu nedenle tartışma yalnızca "asgari ücret ne kadar olacak?" sorusundan ibaret değil. Asıl mesele Türkiye’nin ücret rejiminin nasıl işlediği, kimin ne kadar güvenceli çalıştığı, toplu pazarlığın ne kadar kapsayıcı olduğu ve ekonomik büyümenin kimlere nasıl yansıdığı.
Asgari ücret 2026 raporu, bu sorulara veriye dayalı güçlü bir zemin sunuyor. Eksikleri, sınırlılıkları elbette var; ancak Türkiye’de çalışma hayatını anlamak isteyen herkes için son derece kritik bir kaynak.
Lecomte, “Oluş’a ve Kaos’ a ait olan ve onlardan gelen hakiki şiiri bulmuş”tur. “Kaynağını...